7 Haziran 2011 Salı

Sergüzeşt'ten Çocukluk Masumiyetinde Bir Esinti

"
İhtiyar kadın bir asırlık başını eline dayayarak biraz daha düşündükten sonra:

-Sen dün gece öyle geç vakit niçin sokağa çıkmıştın, kızım?

Dilber cevap vermedi

-Öyle gece vakti yanlarında kimse olmadan sokağa çıkan yaramaz çocuklara gözüken umacılardan korkmadan buralara nasıl geldin, yavrucuğum?

Dilber yine cevap vermedi.

-Dün gece yatakta anneciğini sayıklıyordun. Annen kimdir? Şimdi nerede? Söyle evladım.

Küçük kız duyulur duyulmaz bir sesle:

-Bilmem, dedi

İhtiyar kadın gözlerinin yaşını sildi.

-Dur sana torunumu göndereyim de beraber oynayın, diyerek kapıdan çıktı

Bir iki dakika sonra odanın kapısında bir çocukla belirdi. İki çocuk kısa bir süre bakıştıktan sonra evin çocuğu yatağa doğru koşarak küçük kızın boynuna sarıldı. Dilber bu çocuğun mektep arkadaşı Latife hanım olduğunu iyice yatağın yanına yaklaşıncaya kadar anlamamıştı.

-Dilber sana ne oldu?

-Hiç, ben kaçtım.

-Niçin kaçtın?

-Beni çok dövüyorlar, çok hizmet ettiriyorlar. Sonra her dakika “Pis Çerkez, pis uşak” diyorlar. Oyun oynamam yasak. Üşüdüğüm zaman mangalın kenarına otursam Taravet maşa ile elimi yakıyor. Bak koluma, diyerek yorganın içinden çıkardığı esmerleşmiş, katılaşmış kolunu gösterdi.

Sonra yine sözüne devam ederek:

-Bu yatağı aşağı indirin de ben sizin esiriniz olayım. Sana su taşırım. Bebeklerini giydiririm. Odanı süpürürüm. Beni bırakma, dedi

Latife:

-Ben burada seni dolaba saklarım. Seni kimse bulup götüremez, diye cevap verdi.

Bir çocuğun diğer bir çocuktan medet umması, diğerinin buna sevgiyle karşılık vererek dolabın içine saklamak gibi masumane bir çözüm bulması ne etkileyici bir şey!

"



Sami Paşazade Sezai’nin asırlık romanı Sergüzeşt’ten alıntıdır.

“Hissetmediğim şeyi yazamam. Daha doğrusu yazmak istemem. Halbuki en büyük eserler histen ziyade fikirlerle yazılır. Hissin galebe ettiği eserler kadınlaşır.” diyen Sami Paşazade Sezai’nin tam da fikrini yansıtan bir üslubu var eserinde. Sergüzeşt romanında garip Dilber’in öyküsüdür kaleme aldığı. O kadar yaşanmışlıkla anlatır ki Sami Bey, bazen hüzün çöker satır aralarına. Aşkını, sevgisini, hüznünü, hasretini tutsaklığın boyunduruğunda yaşamış bir kölenin hikayesi…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder